SİNAN AKÇIL sinan akcıl FAN CLUP SOHBET KAPI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl SİNAN AKÇIL sinan akcıl
 
Giriş yapAnasayfaAramaLatest imagesKayıt Ol

 

 Fatih Sultan Mehmet

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gebzeli serhan

gebzeli serhan


Erkek
Mesaj Sayısı : 2248
Yaş : 33
Nerden : GEBZE
Kayıt tarihi : 09/08/08

Fatih Sultan Mehmet Empty
MesajKonu: Fatih Sultan Mehmet   Fatih Sultan Mehmet Icon_minitimeCuma Ocak 23, 2009 6:48 pm

Osmanlı padişahlarının yedincisi. İstanbul’un fatihi olup, İkinci Murad Han'ın oğludur. 30 Mart 1431 (H. 833) Pazar günü Edirne’de dünyaya geldi. Annesi Candaroğulları ailesinden Hadice Alime Hüma Hatundur. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok ehemmiyet verilen Şehzade Mehmed devrin en mümtaz alimlerinden ilim öğrendi. İlk hocası Molla Yegan’dı. Meşhur din ve fen alimi olup zahiri ve batıni ilimlerde mütehassıs Akşemseddin hazretleri şehzadenin her şeyi ile bizzat ilgilendi. 12 yaşına gelince devlet idaresini öğrenmesi için Edirne’den Manisa’ya vali olarak gönderildi. Kısa bir süre sonra babası tarafından tahta çıkarıldı. Ancak bundan faydalanmak istiyen yeni bir Haçlı ordusu 1444 Eylülünde Türk topraklarına girdi. Vaziyetin ciddiyetini anlayan Sultan Mehmed yazdığı mektupla babasını yeniden saltanata davet etti. Bazı rivayetlerde bu talep üzerine, bir kısım rivayetlere göre de, durumun vahametini takdir eden İkinci Murad, kendi reyi ile İstanbul Boğazından Avrupa’ya geçerek Edirne’ye geldi. Derhal idareyi ele alarak Varna’ya hareket etti.

Gerek Ortodokslara, gerek Cenevizlilere tanıdığı bu serbestlik, Avrupalıların husumetini azalttı. Bazı Avrupalı tarihçiler, Türklerin Avrupa’da süratli bir şekilde ilerlemesini, Avrupa’nın kolay fethini bu davranışa bağlarlar ve Osmanlı İmparatorluğu, bu hadise ile cihanşümul hale geldi şeklinde yazarlar. 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fatih, Katolik Avrupa’ya cephe aldı ve Ortodoks Hıristiyanlığın Katoliklerle birleşmesini önledi. Esasen imparator ve devlet adamları, İstanbul’u kurtarmak için papalığın asırlardan beri istediği fedakarlığı yapıyor, papalık da Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi karşılığında askeri yardımda bulunuyordu. Fakat bütün çalışma ve gayretlere rağmen İstanbul’u korumak için Avrupa’dan az bir gönüllüden başka bir şey gelmedi. İstanbul’daki papazlar ve halk da dinlerini korumak için İstanbul’da Latin şapkası yerine Türk sarığını görmeyi tercih ettiklerini belirttiler.

İstanbul’un fethi ile Osmanlı Cihan Devletinin temelleri atılmış oluyordu. Doğu Roma Fatihi olarak Edirne’ye dönen Fatih Sultan Mehmed Han, dünya politikasını yeniden gözden geçirdi. Devletin geleceği için önemli kararların alınması gerekiyordu. Bizans’ın düşmesini Avrupa’nın hoş karşılamayacağı tabii idi.

Uzun süren bu büyük savaşlar 1463’te Fatih tarafından başlatıldı. Venedik Cumhuriyeti, Osmanlılara savaş ilan etti. Macaristan da Venedik’in yanında savaşa girdi. Kısa zamanda Osmanlılara karşı savaşa girenlerin sayısı arttı. Her cephede düşmanı yıpratan, diplomatik yollarla bezdiren Fatih, 1470 yazında ordu ve donanması ile Eğriboz Adasına yöneldi. Venedik’in Batı Ege’deki bu alınmaz dedikleri üssünü fethetti. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, Avrupalıların, Osmanlılarla başa çıkamayacağını anlayınca, Tokat’a hücum ederek burada bir cephe açtı, kuvveti bölmeye çalıştı. 18 Ağustos 1472’de Şehzade Mustafa, Akkoyunlu ordusunu yenerek işgal edilen Osmanlı topraklarını kurtardı. Fatih, 11 Nisan 1473’te Üsküdar’dan hareket etti. 11 Ağustosta Erzincan yakınlarında Otlukbeli’nde Akkoyunlu ordusunu yendi.

Fatih Sultan Mehmed, soğuk kanlı ve cesurdu. Bu özelliğinin en güzel misalini, Belgrad Muhasarası sırasında, askerin gevşediğini gördüğü zaman önlerine geçip düşman hatlarına girerek gösterdi. İstanbul Muhasarasında da donanmanın başarısızlığı yüzünden atını denize sürmesi bu cesaretinin büyük örneğidir.
Ne istediğini, ne yapacağını, ne yapabileceğini bilen ve bu büyük işleri başarabilmek için gerekli tedbirleri, yorulmak bilmeyen bir azim, sabır ve sükunetle hazırlayan bir insandı.

donanmasını iyi bir şekilde tekamül ettirmişti. Ordunun silahları birkaç senede yenilenir ve daha geliştirilmiş olanları eskilerinin yerine konurdu. Osmanlı donanmasının tekamül etmiş şekilde kurucusu Fatih’tir. Topçuluğa gerekli ehemmiyeti veren ilk padişahtır. Fatih’ten önce, top, bütün dünyada, daha çok sesi ile düşmanı ürkütmek için kullanılırdı. Büyük kaleleri yerle bir edebileceği ve meydan muharebelerinde rol oynayacağı hiç düşünülmemişti. Fatih, bütün bunları akıl ederek, o tarihe kadar görülmeyen sayı ve çapta top yapılmasına yöneldi. Topların balistik ve mukavemet hesaplarını kendisi yaptı. Piyadeye de, öncesine nispetle, büyük önem verdi. Osmanlı ordusu, esas bakımından bir süvari ordusu olmaya devam etmişse de, yeniçeri ve azab gibi piyade sınıfları, Fatih devrinde önem kazandı.

Fatih Sultan Mehmed, ilme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi. Zihniyeti ve tabiatı itibariyle ileri hamleden hoşlanan, terakki ve medeniyetten zevk alan bir padişahtı. Tıpkı askeri fetihleri gibi, ilim adına açtığı savaşta da bir alimler, sanatkarlar ordusu kurdu ve bu muhteşem orduya kendisi serdar oldu. Yeni devletin kurulması planının icrasında eğitim ve öğretimin tesir ve önemini her şeyden üstün tuttu. Maarif sistemini kanunla tanzim ederek ulema sınıfı diye tanınan ve idarenin temelini meydana getiren diyanet ve hukuk kurumlarını teşkilatlandırdı. Devlet idaresini ve bunun ilmileştirilmesini esas aldı.

Akli ve nakli ilimlerde söz sahibi olan alimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu. Devrinde yetişen büyük alim ve sanatkarlar mühim eserler verdiler. Fıkıh ilminde Molla Hüsrev, tefsirde Molla Gürani, Molla Yegan, Hızır Çelebi, matematikte Ali Kuşçu, kelamda Hocazade, zamanının büyük alimlerindendi ve ülkesine dünyanın dört bir tarafından alimler akın ederdi. Hatta Molla Cami bile İstanbul’a gelmekteyken, Padişah’ın ölüm haberi üzerine geri döndü.

İyi bir komutan ve devlet reisi olan Fatih, aynı zamanda iyi bir ilim adamı ve şairdi. Latince ve Rumca ile Arapça, Farsça ve Türkçe'ye bütün incelikleriyle vakıftı. Şiirde, devrin üstatları arasında yer aldı. Hatta, sarayda divan sahibi olan ilk padişahtı. Çünkü o, medeniyetin, sanatsız olarak fertlerin gönüllerinde yer alacağına ihtimal vermiyordu. Dedelerinin devlet kuruculuk kudretini, iradeli bir idarecilik şuuruyla geliştirmesini bilen Fatih, çevresinde devrin üstad şairlerini topladı. Avni mahlasıyla edebi değeri yüksek beyit ve gazeller söyledi. Aruzu, usta şairlerden farksız bir hakimiyetle kullandı, şiirlerinde ince hissiyat ve düşüncelerini dile getirdi.

Bizümle saltanat lafın idermiş ol Karamani
Huda fursat virürise, kara yire karam anı

beyti, Karamanoğlu’nun çıkardığı fitne ve fesatlar karşısında şahlanan celalini gösterdiği gibi, aşağıdaki şiiri de ince duygular sahibi hassas bir gönlün, Türk edebiyatına nadide bir armağanıdır:

Sevdün ol dilberi söz eslemedün vay gönül
Eyledün kendözüni aleme rüsvay gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervay gönül
Cevre sabr eyliyemezsin n’ideyin hay gönül
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül

Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermanı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicranı
Mihnet ü derd ü game olmağiçün erzani
Avniya sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül

İstanbul’un fethinden sonra Fatih, hocası Akşemsettin’in elini öpüp, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istedi. Akşemsettin, bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen padişahın asıl vazifesini yapmamış olacağını, din-i İslam ve adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha makbul olduğunu; aksi halde din ve devlet zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi. Bunun üzerine Allah aşkı ile yanan kalbinin ateşini de şiirleriyle ortaya döktü.

Fatih Sultan Mehmed, kelam ve matematik ilminde devrinin en büyük otoritelerinden biriydi. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un hayranlıkla anlattığı, balistik sahasındaki keşifleri, ortaçağın surlarını yıkmıştır. Bu suretle, Avrupa’nın timsali olan derebeyi şatoları toplarla yıkılarak büyük devletler kurulmuş; neticede büyük güç kaynakları bir araya toplanarak ortaçağa son verilmiştir. Bu suretle Türkler, ortaçağdan yeniçağa Avrupa’dan daha evvel geçmişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet, teşkilatçı ve imarcı idi. Devlet idaresini tam bir intizam içinde yürütmek için lüzum ve ihtiyaç görüldükçe İslam'ın esaslarına uygun kanunlar ve fermanlar yayınladı. Tanzimat dönemine kadar, Osmanlı Devletinin temel kanunu olarak mer’iyyette (yürürlükte) kalan Fatih Kanunnamesi, çok mühim bir eserdir. Padişahın görüşleri alınarak sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından hazırlanan bu çok önemli kanunnameyi, Nişancı Leyszade Mehmed Çelebi kaleme almıştır. Kanuni Sultan Süleyman devrinde hazırlanan kanunnamede de bu eser esas alınmıştır. Osmanlı Devletinin bütün temel müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel hale gelmiştir. Enderun Mektebini kurarak, ülke için gerekli devlet adamı yetiştirilmesini yine o sağlamıştır.

Fatih Sultan Mehmed, doğu Türkleri ile temasa büyük önem verdi. Oğlu Sultan İkinci Bayezid de Türk medeniyetini ilerletmek hususunda babasını takip etti. Doğu Türklerinin, Timur Han devri medeniyeti denilen medeniyet hareketlerinin benzeri, Fatih devrinde Osmanlılarda tahakkuk etti. Fatih, batı dillerinden bir kaçını bilmesi sebebiyle Avrupa literatürünü çok iyi takip etmiş, Türklerin her hususta Avrupalılardan üstün bulunması sebebiyle, Avrupa’dan bir şey alma ihtiyacını duymamıştır.

İstanbul’un imarına çok önem veren Padişah, saray, camiler, medreseler ile hamamlardan başka şehrin çeşitli yerlerinde 4000 dükkan yaptırarak vakfetti. Büyük camilerin yanındaki medreselerin haricinde 24 medrese, 12 han, 40 çeşme ve Halkalı Su Tesisatı ile iki gemi tersanesi ve kışla, yapılan binalar arasındadır. İstanbul imar olunurken, diğer taraftan Bursa, Edirne gibi şehirlerde imar faaliyetleri büyük bir hızla devam etti. Bu devirde Bursa’da 37, Edirne’de 28 ve sair şehirlerde 60 cami yapıldı.

Edirne’de Tunca Nehri kenarında 1451 senesinde büyük bir saray inşa edildi. Bu sarayın bir modeli Topkapı Sarayıdır. Bu saray, 1876 Osmanlı-Rus Harbinde cephane infilakıyla harap oldu.

Batılı Gözüyle Fatih

Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran bir padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin, bir keresinde şöyle demiştir:

“Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkardı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok ısrar ederdi. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa tahammüllüydü. Kesin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpça'yı çok iyi konuşurdu. Her gün bir müddet okurdu. Roma tarihi, başka devletler tarihi, Laerce, Tite-Live, Herodot, Quinte-Curce, Papaların, Alman İmparatorları ile Fransa ve Lombardiya krallarının vakaları, okuduğu tarihler arasındaydı. Avrupa’daki bütün devletleri tanırdı. Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince noktasına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri ve coğrafi ilimlerle isteyerek meşgul olur, araştırmalar, incelemeler yapardı. Tabiiyeti altında bulunan ülkelerin adet ve şartlarını, devletin ve bölgenin menfaatlerine kullanmakta maharetliydi.”

Diğer bir İtalyan tarihçi Langusto, İstanbul’un fethinden sonra şöyle yazmıştır:

“Sultan Mehmed, ince yüzlü, ortadan fazla uzun boylu, silahlar kuşanmış, asil tavırlı, çok az gülen, devamlı öğrenmek ihtirası ile yanan, cömert ve iyi kalpli, gayelerine ulaşmakta inatçı bir hükümdardı. En çok harp sanatına meraklıydı. Her şeyi öğrenmek isteyen zeki bir araştırmacıydı. Sefahat düşkünlüğü olmayıp, kötü adetleri yoktu. Harem dairesinde çok az vakit geçirirdi. Nefsine hakim ve uyanıktı. Her şarta tahammül gösterebilirdi ve bir cihan devleti peşindeydi.”

Alman müsteşrik Franz Babinger, "Mehmed-II der Eroberer und seine Zeit Weltenstürmer einer Zeitenwende" adlı eserinde şöyle yazmaktadır:

“Türk dünyası için Fatih, günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer tarihinde başka her hangi bir şahsın kendisiyle mukayese edilmesi zordur. O, Türk milletine, bütün tarihinin en harikulade ve en yaklaşılması gayr-i kabil şahsiyeti olarak takdim edilmiştir. Batı aleminin mukadderatı, Fatih Sultan Mehmed’in görünmesiyle sarih bir şekilde işaretlenmiştir. Kudretli şahsiyeti, büyük Avrupa sahalarının dış görünüşünü derinden değiştirmiştir. Ortaçağdan çıkarken, insanları ve dünyayı görüş tarzında, Fatih’in şahsiyeti, zekaları tesir altında bırakmıştır.”

Adaletten kıl kadar ayrılmayan, kendisine takdim edilen iki mısralık basit şiir için sahibine bol ihsanda bulunan ve bir çiçek yetiştirene 500 altın bahşiş veren Fatih, her bakımdan devrinin üstüne çıkmış bir hükümdar ve insan-ı kamildir. Bu büyük cihangir hakkında, günümüze kadar, binlerce kitap yazılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://barisakarsu.canadian-forum.com/profile.forum?mode=editpro
 
Fatih Sultan Mehmet
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SİNAN AKÇIL sinan akcıl FAN CLUP SOHBET KAPI :: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK :: OSMANLI PADİŞAHLARI (hayatları)-
Buraya geçin: